Bulutlara saklanan Tin


"Haklarımı ihlal etmenize izin vermeyeceğim." f.


True true şunu söylemeliyim ki bulut evimde...

Bulut Atlası filmini nihayet izledim. Çok beğendim... Hala hiçbir film, Rocky 1'in tahtını sallayamaz, ee adı üzerinde Rocky, sağlam kaya... Espiri bir yana, sinemanın -kendi seyrini izlediğimizde- tıpkı dünya gibi ikiye ayrılarak yaşandığını görürüz.

Birinci dünyada, ki ona karanlık dünya diyorum, hani İsa'nın çarmıha gerildiği, Nasreddin Hoca'nın eşeğine ters bindiği, Newton'un kafasına elma düşerek yer çekim yasasını bulduğu, adem'in havva'nın elinden elma yeyip adenden kovulduğu, hani şu bildiğimiz literatürün dünyası... bir de ikinci dünya var ki orada herşey apaçıktır, tersinedir... Sinema da böyle, iki tipte icraa edilmektedir. Birinci icraatçılar birinci dünyaya oynarlar. İkinci icraatçılar ise ikinci dünyanın sanatçılarıdır. 

Sinematogia, bu iki dünya arasında köprü olabilir mi?

Önümde bulduğum amaçlardan biri de bu.  

Burada size dün gece izlediğim filmi anlatacak ya da yorumlayacak değilim. Ama şunu söylemek isterim: Filmi, sanat tarihi açısından ele aldığımızda tekniğin estetiğe, estetiğin ise tekniğe dönüştüğüne tanık oluyoruz ve bu filmi inşaa edenlerin tamamıyla ikinci icraatçılar oldukları kesin. Özgürce, sinemanın aydınlanmacı ve politikalar-üstü kudretini ortaya çıkaran bu sinemacılar, sinemaya gereken ehemmiyeti verdiklerini de sergilemişler.

İşte böyle iz sürücü,

Filmden - konudan - sen istediğin dersleri al ama sinematogia açısından alınacak tek bir ders var: İnsanlığın temel çatışmasına kendi yerel ve kültürel merceğinden bakarak onda Tin için evrenseli hedefleyen bir kurtuluş arzu edip etmediği...

Kendi kendime soruyorum, biz ne zaman Hakikate (True True'ya) dair bir perspektif getirebileceğiz sinemada?

***

Dünyaya bakıyorum da insan, ister zengin ister fakir, ister seçkin, ister itilmiş olsun, göğe baktığında aynı bulutları görmüyor mu?

Zulmeden krallar da göğe baktığında, acıdan inleyen ruhlar da, aynı bulutları görmediler mi? 
Hayır, evet, aynı tözsel bulutu görseler de her birine kendi ruhlarındaki derinliğin biçimi olarak farklı göründü. Kimine kanatlı bir at, kimine ağzından alevler çıkaran bir ejderha...

Bizim yapmamız gereken içimizdeki bulutlara bakmak... Oradaki işaretlerini okumak.

İncil'de İsa, göğe bakıp bulutlara baktığınızda yağmurun geleceğini bildiğiniz gibi Tinin de işaretlerini okuduğunuzda kurtuluşun geleceğini bileceksiniz, diyor. 

Şimdi dünyanın gidişatına baktığımda zamanın ruhunun işaretlerini okumaya çalışıyor Sinematogia, ve önünde sinemanın beyaz perdesinden parıldayacak olan simsiyah bir ışık görüyor. Öyle siyah ki orada dil, cins, ırk ayırımı yok. Orada sadece sevgi var...

***

Ben, küçükken hatırlarım, piknik zamanları bulutlara bakardım ve iki ordu görürdüm orada. İyiliğin orduları ile kötülüğün orduları... Saf saf olurlardı... Az sonra yer gök birbirine girecekti sanki... Sonra bulutlar dağılırdı, kuzularla kurtlara dönüşürdü yumaklar, uzun saçlı kadınlar, neşeyle koşturan çocuklar olurlardı... Çiçek bahçelerine dönerdi bulutlar.

Ben küçükken hatırlarım, annemin köfteleriyle doyarken bedenim, ruhum bulutlardan gelen imgelerle doyardı.


Görmek için gözlere ihtiyaç duyulmayan bir dünyaya özlem
Şimdi yine bakıyorum, ve görüyorum ki unutmuşum bulutların dilini...

ve bu film tekrar hatırlattı bana o dili... 

Teşekkürler Wachowski kardeşler...

KD

İzlemek istersen fragmanı önden buyur lütfen.



Yorumlar

Popüler Yayınlar