Mimesis
Sanat Tini ve Sufi Yolu...
Kallos’u amaç edinmek ve katarsis ile yola devam etmek. Bu en genel tanım yalın anlamıyla yüzyıllardır sanatın sınırlarını belirler. Taklitle soyutlanma yaşayan Tin, arı evrensellikle belirlenir (taklit insanı türünün eşsiz özelliği ile tanıştırır) ve ‘ben’, bu olumsuz belirlenimde özüyle buluşur.
Tutku-acziyet, duyarlılık-tutukluluk, sıkışma-genişleme, alçakgönüllülük-yüksek ereklere göz dikmişlik, mütevazı bir yaşam biçimi-seçkinlik, doyum-pişmanlık ve kuşkusuz sabır-hüzün... Tek farkla ki, tüm bu karşıtları deneyimlerken sufi nefsini terbiye etmeyi ve kendini bilmeyi amaç edinir, ama sanatçı nefsinden ziyade yetilerini terbiye etmeye ve nefsinin tam doygunluğuna güdülüdür. Bir başka açıdan
sanat olarak sanat, Güzel olanı açığa çıkarmak için dolaylı yollara başvururken, sufi yolunda Güzel olanda egonun yokluğu talep edilir, başka bir deyişle Güzel olan ile saltık birlik egonun olumsuzlanması ile erek edinir.
Sanatçı nesnesinde güzeli bulurken, sufi güzelde kendi nesnesi haline gelir. Güzelin kendisinde kendiliği kalkar. İşte özsel ayırım buradadır. Sufi damla iken deryaya katılır. Oysa sanatçı eseri tamamlanınca kendi geri çekilir ve eseri taşlaşmış bir damla olarak eterik dünyada çakılımsı yerini
alır.
Bu bağlamda sufi yolu, sanatın ereğini içkin biçimde kendinde taşır. Kamil İnsan’ın yüzü tablo gibidir, her hareketinde bir anlam, bir sembolizma gizlidir. Sözleri şiirden daha uyumlu, muhabbeti müzikten daha lezizdir. Bakışlarında binbir mesel gizlidir... Bu yüzden bir sufinin gözünde estetik, insanın kendi nesnesine dönüşmesidir.
KD
Sevgili Fenomenolojik Danışman,
YanıtlaSilbu yazı da sadece başlık değil satırların tümü imge etkisinde!