Ana hatlarıyla senaryo
Senaryo nedir:
İyi bir senaryonun temel özellikleri nelerdir?
İyi bir senaryonun ilk koşulu hikâyenin kalitesidir. Hikâye yerel
olabilir ama evrensele dokunduğunda kalitelidir. Hikâyenin bir çıkış noktası
olmalı. Senaryo "Ben ne anlatacağım?", "Bir mesaj veriyor
mu?" soruları ile kurulmalı. Burada mesajı bilgi olarak verip, altını
çizip dikte etmek seyirciyi sıkmanın en kestirme yolu. Örneğin bir kıskançlık
hikâyesi olan 'Raging Bull' filminde 'kıskançlık' üzerine tek bir kelime
geçmez. "Hansel ile Gratel" masalı aslen sütten kesilen içerlemiş
çocuğun halen ana babaya yemek konusundaki bağlılığını anlatır. Ama bu mesaj
gayet iyi gizlenmiş durumda.
Bunu nasıl anlatabilirim? Ne olursa olsun hikâye en basit şekilde,
tepeden bakıp görerek anlatılmalı. İçine girildiğinde detaylarda boğulmak çok
kolay. Bazı şeyler de saklanmalı. Senaryoya koyduklarımız kadar koymadıklarımız
da önemli... Bilmemek seyirciyi heyecanlandırır ve meraklandırır. Olası
şeylerin söylenmesi de heyecanı arttırır.
Senaryo yazmaya nasıl başlanır?
Senaryo yazmak, sürekli senaryo yazılarak öğrenilir. Üzerinde defalarca
çalışılan ve birçok revizyonlardan geçen bir senaryo final haline ulaşır.
Senaryo yazarken once kural-kaide düşünülmeden hikâye yazılır.
Tekrar tekrar yazılarak senaryo son halini alır.
Senaryo kimin hikâyesini anlatır?
Film kaç kişi üzerine olursa olsun, episodik olanlar yani bölümlere
ayrılarak farklı hikâyeler anlatanlar haricinde, bir tek kişinin hikâyesini
anlatır.
Nasıl bir insanin hayati 'karakter' olabilir?
Bir durum karşısında çaresizliğe yanıt aramak için yola çıkan kişinin
hayatı….
Filmimizde ana karakter, antigonist (yani kötü karakter), ana karakterin
hikâyesi, ana hikâye ile tamamen ayni paralellikte gidiş gösteren 'sub story'
bulunur. Ana tema dış çatışmayı anlatırken, sub story karakterin duygusal
yönünü ve iç çatışmayı anlatır. Bu yan hikâye anlatılmazsa eksiklik hissedilebilir.
Diyaloglar da buna göre beslenir.
KISA FİLMDE SUB STORY’E İHTİYAÇ YOKTUR!
Anlatılan hikâye karakterin hikâyesi olmaktan çıkıp seyircinin kendi
hikâyesi olmaya baslarsa yani seyirciler kendini ne kadar o role koyabilirse,
senaryo da o kadar hedefe ulaşmış demektir. Burada seyircinin bunu kabullenmeye
hazır olarak sinemaya gelmesi avantajdır.
Hikayede bir çatışma yaratılır. Başrol kızı seviyor 'evlen benimle'
diyor. Cevap 'evet' olursa bu bir hikâye
değildir. 'Hayır', 'noolur evlen',
'kesin olmaz', 'ölüyorum senin için', 'iyi git o zaman Kaf dağından 3 elma
getir' .Böylece macera başlamış olur. Macera anlatılırken hikâyelerdeki
iyi-kötü arasındaki mesafe ne kadar büyük olursa, film de o kadar heyecanlı
olur. İyi ve kötü farklı amaçlarla da olsa aynı hedefe koşarlar (yüzük, ask,
vb). Aynı zamanda pasif karakter ile hikâye anlatılmaz. Pasif karakter dramatik
etkiyi kuvvetlendirdiğinden ancak bazen etkili olur.
Dünyanın en iyi
oyuncuları çocuklar, hayvanlar ve sokaktaki insanlardır. Sadece kendilerini
oynarlar. 15 dakika sonra kamera ve ışıklara olan çekingenliklerini
kaybederler. Örneğin Kustarika, 'Çingeneler Zamanı’nda gerçekten o hayatı
yaşayan çingeneleri oynattı. 'Tanrıkent' sokak çocuklarının hayatını onların
içinden çocuklarla son derece başarılı bir şekilde anlattı. Burada yönetmenin
gücü çok büyük. Oyuncu ise ancak başkasını oynayınca 'oyuncu' olur.
Senaryo hikâyeyi nasıl anlatır?
Sinemada temel amaç inandırıcılık olduğundan, gerçekçi olma çabası
gereksizdir. Gerçekçilik televizyon için geçerli bir konu. Senaryolar
duyulmamışı anlatmalı ve inandırıcı bir atmosfer yaratmalı. Seyirci de zaten
sinemaya inanmaya hazır bir şekilde gelir.
Film yaparken hep bir çatışma durumu vardır. Sessiz sahne arkasından
aksiyon, birbiri ardına gündüz-gece, hüzün-neşe gibi. Film hep kontrastlarla
anlatılır. Örneğin bir kiliseye girildiğinde atmosferden dolayı kişilerin ruh
durumu, tutumu değişir. Daha sessiz olunmaya çalışılır. Bir anda sokaktan gelen
taşkın bir grubun kiliseyi basması ile atmosfer bir anda değişir. Aynı atmosferde
ayni anda iki farklı durum olamaz. Başka bir örnek, ölüm haberi gelen bir
düğünün bir anda neşesini kaybetmesi olarak verilebilir.
Senaryonun anlatımının temellerinden biri dramadır. Dramayı ele
aldığımızda objektif drama ya da sübjektif drama kullanılabiliriz. Objektif
dramayı, tanımasak bile insanlar için üzülmek ya da endişelenmek olarak
tanımlayabiliriz. Duvarda yürüyen bir bebek için tanımadığımız halde düşecek mi
diye korkarız. Sübjektif dramada ise karakteri tanırız. Korkularını biliriz ve
karakteri bu korkulacak durum içine koyarsak seyirce de korkar.
Gerilimi yüksek tutmanın ve akılda kalıcılığın daha kolay sağlanması
için ani bir şoktansa, seyircinin bildiği ancak karakterin bilmediği bir
tehlike daha etkili olur. Bir anlık bomba patlaması yerine bir masa altına
bomba koyulduğunu göstermek ve karakterin bundan habersizce sandalyeye oturulup
bu masada yemek yemesi çok daha büyük ve etkili bir gerilim yaratır. Bu şekilde
tansiyonun uzun süre yüksek tutulması sağlanabilir. Tesadüfler ancak karakterin
aleyhine islerse ve hedefler zorlaşırsa seyirci inanır.
Senaryoda görsellik nasıl anlatılır?
Bir senaryo ana fikirden yola çıkar. Senaryo yazılırken önce bunun
"snopsis"i sonra "threatment"i yazılır. Yani her sahnede
neler olacağı önce sadece görsel olarak anlatılır. Diyaloglar hale hazırda
yazılmamıştır. Sonrasında resimlerin yetmediği yerde senaryo yazarken
diyaloglar sadece gerektiğinde araya girer.
Film çıkışında hiçbir diyalog kolay kolay hatırda kalmaz. Görsel
hafızanın daha kuvvetli olması sebebi ile sinemayı sinema yapan görselliğidir.
Karakteri yaptığı şeyler tanımlar. Karakter aksiyonun içine atılınca bir
reaksiyon gösterir ve böylece karakteri ortaya çıkar. Hisler hareketlerle daha
belirgin bir şekilde ortaya koyulur. Örneğin "senden nefret ediyorum"
demektense tokat atmak daha etkili olur ve akılda kalır.
Diyaloglar akıldan geldiği gibi konuşuluyormuş havası verilmelidir. Bir
şair günlük hayatında sürekli şiirsel konuşmaz. Her insanın ve mesleğin kendi
konuşma tarzı vardır. Bunları yazmak için gerekirse o insanlarla vakit geçirme
ve onları konuşturup dinlemek iyi olabilir. Ancak şu unutulmamalı ki, film
görseldir, temel amaç aksiyonlarla hikâye anlatmaktır ve diyaloglar üzerine
kurulmaz. Diyaloglar endirekt mesajlar, gelecek, geçmiş hakkında bilgiler
verebilir. Diyaloglar TV çıktıktan sonra çıkan bir şeydir. Oyuncuyu da oyuncu
yapan söyledikleri değil davranışlarıdır.
Senaryo yazılırken başka kimsenin işine karışmamak gerekir. Filmde her
çalışan bir şey katar. Örneğin kameramanlara nasıl çekim yapılacağı söylenmez.
Kameraman açıları, konsepti, ışığı, ekipmanları kullanarak görselliği arttırır.
Oyuncuya öğüt verilmez, dekora karışılmaz. Söyle denir "1930 Karaköy'de
bir otel". Gerisi yönetmen, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, kameraman
ve diğer kişilerin halledeceği detaylardır. Mesela oda duvarının renginin ne
olduğu senaryoda bir detay ve önem taşıyan bir mesele ise verilir yoksa
kimsenin işine karışmaya gerek yok. Müzik, ses ve efektler de konuyu besler.
Ancak senarist eğer senaryosu için özel bir anlam ifade etmiyorsa yine
kullanılacak müziklere de karışmaz.
Şekil Olarak Senaryo:
Senaryoya format olarak baktığımızda ana iki tür görüyoruz;
1- Fransız/İtalyan formatı: Sahne tanımlarının (mekânın, iç/dış çekim,
gece gündüz çekimi gibi bilgiler) senaryonun sol kısmında tanımlanırken, o
sahnede geçen diyaloglar sağ tarafta yer alır.
2- Amerikan formatı: Sahne tanımlarının sonrasında, o sahnenin
diyalogları sayfanın ortasına gelecek şekilde yazılır.
Herhangi bir resim ya da yazı formatlama (koyu yazı, altçizgili)
kullanılmaz. 12 boyutunda 'Courier' font kullanılarak dümdüz yazılır. Senaryoda
her sayfa 1 dakikayı ifade eder. Yani iki saatlik bir filmin senaryosu 120
sayfadır. Bundan sonraki örneklerde hep filmimizi 120 dakikalık, yani 120 sayfalık
bir senaryo gibi düşünelim.
Yapı Olarak Senaryo:
Senaryolardaki konu yapılanmasının
temelleri aslında zaman içinde aşılmış teknik bir sorundan geliyor. Eskiden
sinemalarda yalnızca bir projeksiyon cihazı vardı. 2 saatlik bir film 8
bobinden oluşuyordu ve de gösterimler sırasında, bobinler halindeki filmlerin
fiziksel uzunluğu ile kısıtlanan gösterimler mecburen 30 saniye ile bir dakika
arasında duraklamalarla, bobinlerin değiştirilmeleri ile sürmek zorundaydı.
İste bu aralarda seyircinin filmden kopmaması için her birine sekans dediğimiz
bu bölümlerin sonlarına bir soru ile girilmesi sağlanıyordu. 'Simdi ne olacak?'
Böylece seyirci 120 dakika meşgul edilirdi. Zaman içince projektörlerin
sayısının ikiye çıkması ve ara vermeden gösterimin mümkün olmasına rağmen
anlatım tarzı olarak benimsenen sekans mantığı sürdü.
Bir senaryo üç bölümden (giriş, gelişme
ve sonuç) ve de sekiz sekanstan oluşmakta. "Giriş" bölümü 30 dakika,
2 sekans; "Gelişme" bölümü 60 dakika, 4 sekans; "Sonuç"
bölümü ise yine 30 dakika,2 sekans olarak görülür.
Senaryolar hareket noktası olarak temelde
'Karakterden yola çıkan' ve 'Hikâyeden yola çıkan' olarak ikiye ayırabiliriz.
Akış olarak ayni kalıplara uyan senaryolardan 'Karakterden Yola Çigan’lar
üzerine devam edelim. Öncelikle senaryo karakterin zayıflığı ya da ihtiyacı
üzerine kurulur.
GİRİŞ BÖLÜMÜ (30 dakika–2 sekans):
Hikâyede ne anlatacağını anlatır.
Yaratıcılık ister. Soru sorar. Motivasyonu gösterir. Burada karakter sıradan
insandır.
1.Sekans - Karakterin durumu(Aura):
Karakterin rutin hayatında, sıradan
olarak neler yapar gösterilir. Seyirciye karakter tanıtılır. Ne zaman yasadığı,
kim olduğu verilir. Hatta karakterin herkesten sakladığı gizlerini seyirci
öğrenirse bu paylaşım seyirciyi kendini onun yerine koymasını kolaylaştırır.
Karakter kendine ait aurası içinde, güvenli ve sıcak bir ortamda hayatını
yaşayıp gider. Bunun dışına ancak bir zorlama olursa çıkacaktır. Yarını
göremediğimiz anda macera baslar. Karakter için çatışma yaratılır, etkenler
huzuru bozmaya baslar. İste karakterin güvenlik duyduğu, sıcaklık duyduğu,
mutlu yaşadığı ortam bozulunca 'maceraya çağrı' noktasına gelinir. Motivasyon
gösterilir (Eksik parçayı tamamlamak, gurur meselesi yapmak, açlık, emniyet,
aşk, en zayıf noktamız olan sevgiliyi ve ailemizi korumak) Bu birinci sekansın
sonu olur. (Simdi ne olacak?)
2.Sekans - Motivasyon:
Motivasyon gösterilerek problem
tanımlanır. Karakter önce gitmemeye ya da olay her ne ise yapmamaya çalışır.
Problemler ve bunun sebepleri tanımlanır. Geri dönüsü olmayan noktaya gelip
karar verir ve yola çıkar. Burada seçenekleri çoktur ve bunlar arasından bir
seçim yapar. Karar vermesiyle hikâye baslar.
GELİŞME BÖLÜMÜ (60 dakika–4 sekans):
Hikâyeyi anlatır. Ustalık ister.
Aktivasyonu gösterir. Seyirci burada umut ve korku hisseder. Karakter hedefine
ulaşsın ister ama ya ulaşamazsa kaygısını taşır.
3. ve 4.Sekanslar - Engeller (Yükselen
aksiyon):
Bu iki sekansta engeller ve yükselen
aksiyon sonucunca tepe noktasına ulaşılır. Macera iyi gider. Engeller teker
teker aşılır ve sanki karakter hedefe ulaşmış gibi gözükür. Sanki film
bitecekmiş gibidir. Kötü adam neredeyse yenilmiştir. Karakterin seçeneği teke
düşer. Bu tepe noktası filmin yarısı ve de 4.sekansın sonudur.
5. ve 6. Sekanslar - Düşüş:
Karakterin iç-dış çatışmaları ve eksik
bir tarafı vardır. Mutlu olduğunu sanırız ama değildir. Bu eksik taraf ortaya
çıkar. Elde ettiği başarıdan hoşlanmaz ve kendi iç çatışmalarını da çözmelidir.
Her şey terse döner. Dibe vurur ve hedefinden en uzak noktada 6. sekans biter.
SONUÇ BÖLÜMÜ (30 dakika–2 sekans):
Hikâyeyi neden anlattığını anlatır.
Felsefe ister. Hedefi gösterir.
7. ve 8.Sekanslar - Hedefe kesin ulaşma
ve Mutlu son:
Bu iki sekansta karakter gelişme
bölümünde kazandığı tecrübe ile en son ve çok daha güçlü bir şekilde son savaşa
girer ve kazanır. İç problemlerini çözer. Önyargılarını yener. Karakterin yola
çıkarkenki hedefi de değişmiş olabilir. Karakter film içerisinde değişime uğrar
ve olağanüstü durum içerisinde kendini bulur ve film mutlu sonla biter.
Birkaç not:
Filmde ana karakter değişim
göstermektedir. Hikâyenin başındaki karakter gelişmiş, öğrenmiş ve felsefik bir
değişime uğramıştır. Bu değişimi seyirciye göstermede kullanılabilen
tekniklerden biri "planting-pay off"dur. Bu yöntem ile aynı kelime,
hikâye ya da objeyi film içerisinde örneğin üç kere göstererek (başında
ortasında sonunda gibi) bunun farklı şey ifade ettiği seyirci tarafından
algılanır. "My life as a dog" filminde tahta değneklerle takla atan
çocuğun ilk görünmesinin komik, ikinci görünmesinin gırtlak düğümleyici, son
görünmesinde ise ağlatan olması gibi.
• Hikâyeye dayalı senaryolarda karakter çok değişim göstermez. Öncelik aksiyondadır.
• Filmin tamamının olduğu gibi, her
sekansın, her sahnenin, her diyalogun da bir giriş-gelişme-sonuç bölümü vardır.
Her sahne karakterimizin sahnesi değildir. Her sahnenin bir karakteri vardır.
• İyi senaryo yazan biri iyi bir
edebiyatçı olmayabilir. Senaryo yazmak tamamen farklı bir daldır ve edebi bir
dil kullanan senaryonun gerçekçiliği azalır.
• Biyografi çekmek zordur. İyi bir filmde
biyografisi çekilen kişinin karakter olması için zayıf yanlarının da
gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde ancak reklâm yapılmış olur.
• Belgesel filmler arayıp bulur.
Senaryoya dayalı filmler ise yaratır. Tesadüf yoktur ve her detay en ince
ayrıntısına kadar tasarlanır
• Çekilen senaryolar değerini kaybeder.
Değer artık metamorfoza uğrayarak filme geçer. İnternette tüm çekilmiş film ve
dizilerin senaryolarını bedavaya bulmak mümkün. "Temel İçgüdü"
filminin rekor 3 Milyon $'lık senaryosunu bile.
• Başarının bir manifestosu yok.
Seyirciyi tanımak imkânsız. Yöntemlerle ve senaryo kuralları ile sadece riziko
azaltılır. Çoğunluğun beğenisine bakılmaktadır. Burada önemli olan tüm dünyayi
etkileyen hikâyeler anlatmak. Anlatılan hikâye ile dinlenilen çok farklı
olabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder