Taklit eden özgürdür

Ussal sınır, tinsel dolaysızlığa dönüştür.

Tahkik, kayıtlanmayı getirir, kayıtlanma ise, koşulluluk ve sınırlanmayı beraberinde... Taklit ise (çokça küçümsense de) o şey ne ise ona kayıtlanmadan (hakikat bile olsa vücudda) dışsal kalabilmeyi ve o olarak o olmamayı getirerek, kişiyi daima olumsuz hüviyette tutar ve bu, hiçbir şeyde tahkiklenmemeyi getirir. Bu yüzden taklit özgürlük noktasıdır.

Orijinal insan diye bir şey yoktur. "Orijinal" bir kavramdır, soyutlamadır, tıpkı insan gibi, ikisi de aklın saltık soyutlamasının bir ürünüdür. Belirli bir orijinal insan yoktur ama kavram olarak vardır ve kavram olarak orijinalite, daha henüz ve şimdiden çoktan geçmiş olarak bir dolaylılık, kendi ile olumsuz bir dolaylılık içerir ve salt bu yüzden kendinde orijinal kalamaz, işte bu yüzden kişi, orijinal olmayı hedeflediğinde kökenselden uzaklaşır ve beri yandan kökensel olmayan her varlık biçimi ise henüz ortaya çıkışı ile, dolaysız olandan pay aldığı için her defasında orijinal olarak kalır. 

Bu diyalektik kavrayıştan yoksunluk ise kavramaktan ziyade anlığın tek yanlı belirlenimlerine düşmek, tasarımın tuzağına saplanmak ve giderek kavramdan uzaklaşmaktır, tıpkı her aşka yakalandığında insan, her şeyi ilk kezmişçesine yaşadığını sannması gibi, oysa ne ilktir ne de son ya da orijinal ama aynı zamanda ilk ve biricik olma özelliğiyle de en orijinal olandır.

Burada iki terimi ortadan kaldıran yeni bir kavram doğar: Tahakkuk ya da Türkçe söyleyecek olursak edimsellik. Edimsellik bir yanıyla taklit edilen bir yandan da tahkik olunandır. Öyleyse kişi, o şeyi tahakkuku altına alırsa ya da daha doğru bir deyişe o şeyi edimsel kılabilirse, orijnalite yerini zann'a bırakır ve dendiği gibi zanlardan özgürleşmelidir. Ama zann olmadan özgürleşme edimsel olamaz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar